17 Ekim 2009 Cumartesi

nefes alıyor'um ..

bence sen, uzunca bir yolculuğu,otobüsün halısında oturarak tamamladığın zaman kanıtlamıştın fedakar bir baba olduğunu..
battaniye,karga tulumba taşınış ve sarı otlar sana yakışmadılar.

8 Eylül 2009 Salı

siy-aaas ..

yaşanılan en iğrenç duygulardan biriside,
hiç tanımadığın insanlarla ısrar sonucunda bir masa etrafında sohbet etme zorunluluğunda kalıp,
senin dışında gelişen ve anlatılan şeylere kulak misafiri olmak,
tüm bunları yadırgarken,
sence doğrusunu anlatmaya çalıştığın anda yuhlanıp,
gün sonunda,
masadaki,-sen hariç- topluluğun istediği hatıra fotoğrafında,
arkada bir yerlerde,
öyle saçma bir bakışla duruyor olmaktır sanırım.
o fotoğrafı da,o günden sonra bir daha hiç görmezsin hayatın boyunca.

tam söylemek istediklerimi anlatamadım ama;bu tip bir durumda kalan birisi varsa,anlayacaktır bu kötü türkçeyle bile ne demek istediğimi.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

..

ahlak değerlerine isyan edip ahlaksız ,
kültür söylemlerine kulak tıkayıp kültürsüz,
namus kalıplarına sığmayıp namussuz,
sabır örneklerinden sıkılıp sabırsız,
kişilik gösterilerine küfür edip kişiliksiz,
hayır isteklerine tahammül edemeyip hayırsız,
ses dalgasına kulak tıkayıp sessiz,
heyecan arayışlarından yorgun düşüp heyecansız,
vicdan dilencilerine gülüp vicdansız,
ilgi arsızlarından yorulup ilgisiz,
sevgi beklentilerinden tiksinip sevgisiz,
para sahiplerinden kaçıp parasız,
saygı öğretenlerden sebep saygısız,
... olduğum şu günlerde yaptığım hiçbir şey bana zevk vermiyor.

14 Temmuz 2009 Salı

seyir..

çabalayacak gücümün olduğu zamanlardı;
meryem ölmemiş,ahmet mezar seçme zahmetine kalkışmamıştı.

adam, daha da güçlendiğinden bahsederek,
bana mutluluk sebeplerini sıralıyordu.

benim için gülümsemek o zamanlarda daha kolaydı,
anlatılan her şeye gülümsemek üstlendiğim bir görevdi neredeyse.

kafamdan neler neler geçiyordu halbuki: mutsuzluklar,iğrençlikler,ihanetler,ölümler,unutulmuşluklar,yalnızlıklar..

anlatamıyordum,
anlatamazdım da, çünkü adam güçlü olmak zorundaydı, bense hep gülümsemek.

ağrılarından bahsediyordu,
duymak istemiyordum.
çevremde okadar çok acı çeken vardı ki bir yenisinin eklenmesine tahammül edemiyordum.

başarısızlıklarından dert yanıyordu,
kendi başarısızlıklarım bana yetmiyormuş gibi ona güçlü olmasını tembihliyordum,
ve sürekli gülümsüyordum.

(Lütfen bu yazı için yorum yapmayın.)

03/06/2009 ..

o gün sahnede birden fazla kralla tek bir soytarı vardı.
Krallar kahkahaya, soytarıysa sessizliğe muhtaçtı.
Bir tanesi emretti soytarıya : "hadi güldür bakalım!"
öbürleri alkışlarıyla,tezahuratlarıyla eşlik ettiler emre : "ha-di,ha-di,ha-di!"
sessizliğe muhtaç soytarı sağa sola kaçışmaya başladı.
krallar bu duruma önce güldüler,sonra sıkıldılar.
birkaçı sahneyi terk ederken, kalanlar soytarıyı cezalandırma kararı aldılar.

6 Haziran 2009 Cumartesi

hanımeller ..

hiç dikkat ettin mi kendine?
gözlerine baktın mı mesela aynada,
suratına,kırışıklıklarına?
inceledin mi çeneni,elmacık kemiklerini,alnını?
hangi tepkinde hangi mimiği yapıyorsun?
şaşırınca hangi kaşın öbüründen önce kalkıyor?
avucunun içinde kaç tane çizgi var?
tırnaklarının şekilleri aynı mı, yoksa bazısı kütken bazısı yuvarlak mı?
oje sürsen hangi renk yakışır düşündün mü hiç?
kuaföre sordun mu "bugün ne yapalım saçlarımı" diye,
hangi mağazaları dolaştın,
hangi vitrindeki elbisenin içinde hayal ettin kendini?
kocanla kaç kere istediğin ve sevdiğin için birlikte oldun?
kaç kere sırf kendin sevdiğin için bir yemeği pişirdin?
arabam olsa dedin mi?
olsaydı ne renk alırdın mesela,
koltukları deri mi olmalıydı?
hangi semtten ev bakmak isterdin?
kaç odalı,
merkezi sistem mi daha iyi ısıtır sence yoksa kombi mi?
duvarları ne renge boyatmak daha makul?
ışık hangi cepheden vurmalı mesela evin aydınlık olması için?
kendine-kendi isteklerine sordun mu?
kendin için yaşadın mı hiç?

9 Mayıs 2009 Cumartesi

aptalım,aptalsın,ama en çok da o aptal..

yahu sen ben,biz siz onlar,ve diğer bazıları çok iyi birer çift olamaz mıydık ki?
biz olamazdık biliyorum.
onlar da olamazdı.
ama eğleniyorduk ya hani.
güzel gibiydi.

23 Nisan 2009 Perşembe

ben teyze'yim ..

ismim meryem,
bilmediğim bir tarihte,
herhangi bir köyde doğdum.
annem ve babam kim biliyorum.
babam, annemi bırakıp başka bir kadınla evlendi.
biz kardeşlerimle o kadını hiç sevmedik.
babamı da sevmedik.
kardeşlerim var,öz ve üvey..
ben kaç yaşımdayım bilmiyorum,
birkaç çocuğum var,
isimlerini,hayatlarını hatırlayamıyorum.
geçmişte,sevdiğimi sandığım bir adamla evlendim.
mutlu oldum yada olmadım bilmiyorum.
sevdim heralde.
görücü usulümüydü biizmkisi inanın onuda bilmiyorum.
bildiğim tek şey,hep dayak yedim.
gece,gündüz,öğlen,saat 15 le 16 arası,
13le 18 arası,
günün her saati yedim o dayakları..
kocam uyuşturucu bağımlısıydı.
kıskandı dövdü,
sevdi dövdü,
sikti dövdü,
ne yaptıysa sonunda hep dövdü..
ondan güzel çocuklarım oldu.
onları belli bir yaşa kadar büyütebildim.
belli bir yaşa kadar diyorum,
çünkü zaten benim için belirli bir yaştan sonrası silik.
beynimde hasar mı ne olmuş,
doktorlar diyor..
tuhaf hallerim oldu o günden sonra.
hatırlayamaz oldum,saçmaladım..
iş göremez oldum,
saldırgan oldum.
birşeyler oldum işte..
ben hariç birşeyler..
ablam ve bana bakmaktan yorgun çocuğumla yaşıyorum uzunca bir süredir.
oğlum benden bıktı.
onu bıktırdım.
bir gece rahatsızlandım.
inlemeyle karışık,bağırdım etrafıma.
her zamanki bağırışlarım sandılar sanırım.
ama bu sefer ki çok farklıydı.
kalbim ağrıyor diye bağırmak istedim.
ama başaramadım.
sadece inledim sanırım.
ablam yanlış birşeyler olduğunu anladı ve beni hastaneye götürdü.
hayatının bilmem kaç yılını okullarda geçiren doktorum,
şimdi git yarın gel dedi bize.
"benim kalbim çok acıyor doktor bey"demeye çalıştım,
sadece inlemişim yine.
yarın tekrar götürdü ablam beni.
bende ki tuhaflık halaa inliyor olmamdı.
anlatacak o kadar çok şeyim varken,inlememe bir anlam veremedim.
etrafımdaki doktorlar çoğaldı,
bir koşuşturmaca var etrafımda,
ablamı bizden ayrı bir yerde tutuyorlar.
çevremde genç ve güzel bir sürü hemşire var.
doktorlar birşeyler diyorlar,anlamıyorum.
okumadım ben hiç,cahilim belki ondandır diyorum.
sadece inliyorum..
beni birkaç makineye bağlıyorlar şimdi.
inlemem kesildi.
acı hissetmiyorum.
kalbim nerdeydi,onu da unuttum.
adım ne bilmiyorum.
ellerim dokunamıyor.
gözlerim kıpırdamıyor.
ben günlerce yatıyorum burada.
gelenim gidenim var mı haberim yok.
yemek yemiyorum,
su içmiyorum.
etrafımda neler olup bitiyor bilmiyorum.
dedim ya,
okumadım,cahilim belki ondandır.

gelenekselden moderne ..

samsa'ya böcekliğinde aşık olduğum zamanlardı,
acı çeken samsay'dı,
bense ona sadece hayatın güzelliklerinden bahseden iyi yürekli sevgiliydim.
sevgili bile değildim,
sadece öylesine biriydim işte.
öbürlerinden farklı,
sevgiliden ayrı..

o da ben de saatlerce konuşurduk,
dertleşirdik,
ben birşeylerin yoluna gireceğini söylerken,
o hep hayata isyan ederdi.
birbirmizi hiç görmemiştik.
seslerimizi duymamıştık.

birgün intihardan bahsettiğinde,
şiddetle karşı çıkmıştım.
saçmaydı çünkü,
savaşmalıydı.
kanserdi kuzenim mesela,
her şeye rağmen,inadına da olsa,
biz ve o,
biz,babası ve o,
biz,babası,babasının ailesi ve o,
biz,babası, tüm sülalesinden birkaç kişi eksiği ve o,
inadına da olsa,her şeye rağmen yaşıyorduk.
acıyı çeken kuzenimdi,
onu hayata döndürmek saçmalığıyla,
doktorlarda süründüren bizlerdik.
hepimiz mutluyduk.

bunlardan bahsetmiştim ona,
blöf yaptığını bildiğim halde bahsetmiştim.

bile bile panik yaşamıştım.
saçmaydı çünkü, "NEDEN BİR İNSAN KENDİNİ VURSUN"du ki düşüncem,
NEDEN BİR İNSAN KENDİNİ VURSUNdu,
neden di,
nedensizdi,
saçma,gereksiz,ve şımarıkçaydı.

hani senin mücadeleci ruhun fln diyip,
bu özenti zımbırtı devrimci ruhu harekete geçirmeye çalışmıştım,hatırlıyorum.
kapitalin bir iki sayfası ve dostoyevskinin birkaç cümlesiyle devrimci olmuştu.
gereksiz siyasi söylemleri,
kulaktan duyma birkaç çözümü vardı sisteme karşı.
bense hayata dönmesi için halaa,
"hayat,mücadele ve yaşam" üçgeninde koşuşturuyordum.

vazgeçti neticede.
kendisine yeni bir hayat kuracağına söz vermişti.
belki başka bir şehire yerleşecekti.
annesinin mezarına çiçek dikecekti.
okuluna yarım bıraktığı yerden devam edecekti.
kendisi için birşeyler yapacaktı işte..

bunlar olup biterken,
benim,yine kahrolası sınavlarım başlamıştı.
ildışına adım atmıştım iğrenç bir mevsimde.
sebebi,hiç bir bok anlamadığım derslerimden,
anlıyormuşçasına rol yapıp geçer notlar almaktı.

evde bir tuhaflık olduğunu anlamıştım.
her telefon görüşmesi ev ve aramda panikli bir havaya sebep oluyordu.
annem nerde? çok yoğun arayamıyor.
babam nerde?kontürü yok arayamıyor o da.

burdan sonrası bir iç ses tarafından seslendiriliyor:

biliyorum evde benim için hazırlanmış büyük bir sürpriz var.
ee doğum günüm burda geçti ne de olsa,
belki bir kıyafet ya da çok istediğimi söylediğim başka birşey biliyorum.
evde kocaman bir sürpriz var bana.
ailemin zevkine güveniyorum,
beğenmesekte değiştiririz zaten,değiştirme kartı almışlardır umarım.

sınavlar bitti eve dönüyorum.
sevdiğim yemeği sordu ablam,
kesin bir sürpriz var işte ipucu verdiler bile.

eve geldim.
evde halam var,
alican var.
bunlar hayalim dışındaydı.
hediye nerde?
tamam hediyeyi geçtim,
annemle babam nerde abla?

kanser kuzenim hasta oldu diye malatyaya gitmişler,
kuzenim iyiymiş,yakında dönerlermiş.
telefon edeyim,
yok.
telefon çalıyor,
açayım,
yok.

burdan sonrasında neler oldu,öğrenmeye değer şeyler değiller.

ben ona mücadeleden bahsederken,
havluyu bizim taraf atmış çoktan.
pes eden biz olmuşuz.
havaya açtığımız kurşunlada tastiklemişiz.

samsayla ilişkim bitti.
olaylardan haberi yoktu.
samsa benden aldığı gazla,
başka bir ilde,
bambaşka bir hayat kurdu kendine.
arada bana yazıyor.
cevap vermiyorum.
belkide öldüğümü düşünüyordur,bilmiyorum.

17 Mart 2009 Salı

sen ne biçim insansın samsa?.

bence insan en çok, "sandığı kadar güçlü olmadığını" anladığı zaman düşmeye başlıyor boşluğa.. düşmeye başlarken yanında kimseyi götürmek istemeyenlerdenim ben.. bıraksınlar beni..anlatmayı çok sevmem zaten..düşerkende anlatacağımı sanmıyorum bu yüzden..yardımda istemiyorum kimseden..

hayır biliyorum çünkü,bunu kendim istiyorum.. bundan zevk bile aldığımı söyleyebilirim..kafamda birsürü olay yaratmak ve de bu olaylardan üzüntü duymak.,hatta bunların ağırlığıyla kahkaha atmak.. kafayı mı yemeye başladım bilmiyorum yada kafayı yemek değil bu,yani ben böyle bir insanım heralde..

çevremde mutluluk nasıl birşey hiç bilmeyen insanlar var..o insanlar acı çekerek belli bir yaşa kadar yaşıyorlar,sonunda da trajik şekillerde can veriyorlar.. bazısının ölümüne "kurtulmuş be" diyerek sevinmeye başlayacağım neredeyse..
ama bak bunları bile ben çok düşünerek yük ediyorum kendime.. çok fazla sorguluyorum..yaşandı bitti,hayattı bilmem ne boktu falan diyip geçsem böyle olmaz biliyorum.. ama seviyorum beynimin uyuşmaktan yorgun düşüp ağrımaya başladığı o an'ı.. midemin yavaş yavaş bulanmaya başlamasını..ağlamaktan yorgun düşüp,birazda kusarak dışarı atmayı içimdeki salakça düşünceleri..etrafa bağırıp çağırmayı,sanki yaşadıklarım,yada düşünerek kendime yaşattıklarım onların suçuymuş gibi..hayır değil biliyorum,ne yapıyorsam kendim yapıyorum kendime,beynime..erken yaşta ölüme şartladım kendimi diye mi böyle oluyor acaba..halbuki ailemde kendi isteğiyle olmadığı sürece erken yaşta ölen bir akraba falan yok yani..illa seçmişiz kendimize acı bir son..
bilmemnenin bilmemnesi ölmüş genç yaşında..vah vah..bunun, benim arkamdan söylenmesi mi istediğim..nedir,ders mi vermek?.kime yani,kime ya.. adam beynini ayırıyo ortadan, belliki bir derdi var..ee,ne değişti bunu yaptıda..tavandaki saçma izlerini seyerederek uyuyan yine ben değil miyim..

koy teyibe kasedi,sar başa dinle dinle dur,sonra tekrar başa sar,ertesi gün yine dinle dinle dur..yaptığım tek şey bu hayatımda..kendimden sıkıldım..bak böyle diyorum ama az sonra yine başa sarıcam kasedi,yalnız kalıp tekrar düşünmeye başlıycam.
ne bu be,mutlulukları kendim siliyorum hayatımdan,sonra oturup kendim ağlıyorum kendi kendime..

düşünüyorum,acaba ütopyada yaşasaydım,istediğim her şey olsaydı,istediğim herkes benimle olsaydı,yine böyle mi olurdum.. ben bu'muyum yani..istediğim hayat bu mu,düşüncelerim bunlar mı?.inadına,sırf sonunu merak ettiğim için dibine kadar yaşıycam hayatımı..

birkaç dakikalığına da olsa radikal kararlar alıyorum..bakalım neler olacak?

6 Şubat 2009 Cuma

ve son kare..

dakikalarca uyanmasını bekledik.
uyanır uyanmaz girdik odasına.
sırtı kapıya dönüktü.
geçin yüzünüzü görsün dediler.
karşısına geçtik.
rengi sapsarıydı.
bize bakmaya,konuşmaya,hiçbirşeye hali yoktu.
zorlanarak kaldırdı gözlerini.
"mehmete iyi bakın,tarçın içirin,iyileşsin" dedi,yarı inleme halinde.
soğuk soğuk terlemişti.
hani yaramazlık yapınca olur ya,aynen öyleydi.
gözlerini indirdi.
yoruldu sanırım.
inlemesi arttı.
biz yavaş yavaş çıkarken arkamızdan seslenmeye devam etti.
"mehmete iyi bakın,tarçın kaynatın ona iyileşsin".