24 Temmuz 2008 Perşembe

takıntılarım..

Herkes olabiliyorum bir anda..
benimle alakası olmayan herkes gibi..
bazen çöp toplayan bir adam,
bazen sokakta orospuluk yapan bir kadın,
bazen de..
o kadar çok ki örneklerim..
kendim olduğum zamanlar o kadar az ki!.
kendim olmaktan korkuyorum belki de..
kendim olursam bir şeylere kapılıp gitmekten korkuyorum..


çok tuhaf inanışlarım var,
mesela içimden bir sayı tutuyorum,
X kişisi,
şu sayıya gelene kadar aramazsa,
beni hiç sevmedi diyorum,
silmem gerektiğine inandırıyorum kendimi,
ve aramazsa hakikaten siliyorum..


insanların isimlerinin yanlarına,
artılar ve eksiler koyuyorum,bu şekilde..
haksızlık yapıyorum,
kocaman haksızlıklar yapıyorum onlara..
ama bana da yaptılar,
onlarda bana yaptılar diyorum..
pişman oluyorum,
üzülüyorum,
vicdansızlık diyorum,
ben intikam alamam diyorum..
sonra yaptığım haksızlıkları düzeltmek için çabalıyorum..
böyle böyle kayboluyorum,
düşüncelerimde,
hareketlerimde.
işte böyle böyle uyuşuyorum,
uyuyorum,
uyanamıyorum..
yorgunluğumun sebeplerinden birisi de basbayağı bu işte..


İnsanların kalbinin,
suratlarına,
ellerine,
ayaklarına yansıdığına da inanıyorum ben..
bir psikopatı geçirseler karşıma,
masum suratlıysa kendisi,
kesinlikle inandıramazlar beni,
kişinin psikopat olduğuna..


ay aslında ben o kadar salağım ki,
hakikaten bak;
bariz yanlıştır düşüncem,
ama inanırım ben o düşünceye,
yanlış olduğunu bile bile inanmak isterim..
birisinin bana kazık atacağı kesindir mesela,
ama yine de giderim yanına,
sarılırım,
dinlerim,
severim,
tutarım elini onun..
neden?
çünkü elinin parmağında “ben” vardır mesela,
evet,
elinin parmağında “leke” vardır yani..
benim yanına gitme sebebim,
küçücük bir lekedir..
işte bu kadar da saçma sapan dırım ben..


sürekli takip edildiğimi zannederim,
peşimde birinin olduğunu..
neredeyse her on adımda bir arkama dönüp bakarım,
birisi var mı diye..


bulunduğum odanın kapısı kapatılmazsa çıldırırım,
sıcakta olsa,
o kapı kapalı olmalı,
bağırırım,
kapansın diye,
kapatamadığım ya da kapattıramadığım zaman kalbim sıkışır,
nefes alamam resmen,
boğulurum..



bir işe başlarken,
ufacık bir işe,
bir sürü olasılık geçiririm kafamdan,
alakalı,alakasız bir sürü olasılık..
sonra moralim bozulur,
kafamda oluşturduğum olumsuz olasılıklara..
o işe başlamaktan vezgeçerim..
yani,yine kendi kendimi yorarım,
boşu boşuna olduğunu bilirim,
ama,

durduramam kendimi,
böyle olumsuz şeyleri düşünmekten.

bazı insanlardan hiç hoşlanmam,
iyi insan oldukları söylenir,
ama hiç hoşlanmam,
bir kötülüğünü görmemişimdir,
ama gözünün üstünde kaşının olması bile dokunur bana,
sinirimden oturur ağlarım bile,
o kişiye duyduğum nefretten,
sebepsiz olduğunun farkında olduğum halde..



yolda birini görüp,
durup,
selam vermek gibi bir huyum yoktur.
selamlaşmaktan nefret ederim..
yere ya da havaya baka baka geçerim yanlarından..
kişiye karşı garezim olduğundan değil,
sadece bu eylemden nefret ederim..
selamlaşmak kadar,
gereksiz,
yorucu
ve samimiyetsiz,
başka birşey var mı bilmiyorum..


her şey açık olsun isterim.
her şey..
nefret,
sevgi,
kıskançlık,
aldatılmak,
aldatmak,
çünkü bunları da kafamda çok kurarım,
acaba'ları düşünmek beni mahveder.
karşı taraf için de öyle olduğunu sandığımdan,
"pat" diye söylerim..
tokat gibi gelir belki o an,
ama en iyisini yaptığıma emindirim,
üzülmem hiç yaptığıma..


sese karşı aşırı duyarlıyım,
hele geceleri,
allahım çıldırırım,
en ufak bir çıtırtıya bile çıldırırım,
uyuyamam,
nefes alış sesi bile batar bana..
bir yerde otururuz mesela,
yan masada ne konuşuluyorsa duyarım ben,
kendi masamı bırakır,
yan masayı dinlerim..
geçen teyzemle hastaneye gittiğimizde,
taa uzakta ki,
muayene odasında vurulan mühürün sesini duyup,
teyzemi uyarmıştım,
işleri bitti diye..


çok üşengecimdir,
şuan olduğu gibi,
üşendim yazıya devam edemiyorum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ay aslında hepimiz o kadar salağız ki,
hakikaten bak.