23 Mart 2008 Pazar

hop şıkıdım gel bize..

Yağmurlu bir havada,üzerimde beni yeteri kadar ısıtmayan kıyafetlerimle,içeridekilere inat dışarıda bir bankta beklerken treni;içimin üşümesinin dışa yansıması olan soğuk ellerimi,ısıtmak istedim SEN’in bir bahaneyle sarıldığım boynunda..
Saate baktım,önce kalan dakikaları,sonra da SEN’in yanıma oturup benimle sohbet etme ihtimalini hesapladım.Ben konuşacaktım,SEN mecburi olarak dinleyecektin..
Yanıma oturan adamın suratını inceledim.Kırışıklıklarını saydım;gülerken mi ağlarken mi oluştuklarını merak ettim.Sonra;SEN’inle göz göze geldiğimiz anlardan birinde,kim bilir belki akşam ne yiyeceğini düşünürken SEN;ben yıllar sonraki kırışıklarını düşündüm.Kaçı biz birlikteyken oluşacaktı acaba?
Tren geldiğinde açmaya yeltendiğim ama başarısız olduğum kapıyı,açmama yardım eden çocuğa,hep SEN’i uyarmak istediğim şekilde “dur,dikkatli ol” demek için açtığım ağzımdan,sadece kısıkça bir “teşekkür”ü çıkarabildim.Sana söylerken başarılı olacak mıyım ki?
Trene bindiğimde ters olmayan bir ikili koltuk aradım.SEN’inde bulanıyordur belki miden, tersliklerden diye..
Uyuyakaldığımda,yaslandığımın SEN’in omzun olduğunu sandım.Uyandığımda tutulan boynumu hissettiğim zaman içli içli küfürler ettim sana..
İnerken trenden,arka koltuktaki yakışıklının tebessümüne tepkisiz kaldım;çünkü sen yoktun,bende çok yorgundum..

Okuyucuya Dip not: bu yazıda adı geçen SEN,sen değilsin..