23 Aralık 2007 Pazar

yeşil tuttum,kurallar benden..

2007 biterken,bende kolay kolay bilgisayarın başına oturamayacağıma göre;2007'de bana çok şey katanlara teşekkürü borç biliyorum,ve;
önce ,her zaman kavgalarıma,inatlaşmalarıma,içki sofralarıma ve kucaklaşmalarıma eşlik eden aileme ve bok kafalı ablama;
cemsid'in harflerini oluşturan,canımdan çok sevdiğim bok böceklerim,sırayla;cihan,elif,melike,samet ve irem,
okulda,yurtta,sınıfta her yerde birlikte olduğum ayşe,
hayatıma çok şey kattığına inandığım;berna ve ceren,
abim olduğuna inandığım,farkında ya da farkında olmadan tüm bunalım hallerimde bana yardımcı olan fatih,
iyi insan olan emrah raşa,
her şekilde yanımda olduğunu bildiğim ve hissettiğim hüseyin,
295 nolu,aşk yuvamızda aynı havayı soluduğum;yağmur,fatma,hatice,
evlerinde en iyi şekilde beni ağırlayan; can,metin,mansur,haydar,nilay,canan,cansu,murat'lar,barış,volkan,
okulda karşılaştığımda bile mutlu olduğum,bediş,egemen,ceyhun,onur,emre kısmet,dilşah,elif,seray,mustafa,ilknur,
aklıma ismi gelen gelmeyen,beni yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ediyorum.hep söylesemde,bi kere de bu çok sevdiğim(!) sanal ortamlardan söyleme gerekliliğini hissediyorum ve söylüyorum:
sizi çok seviyorum ,iyi ki varsınız,iyi ki benimlesiniz.birlikte daha nice yıllara..

9 Aralık 2007 Pazar

her şey olmaya bu kadar yaklaşmışken..

duvarda asılı duran evlilik fotoğrafı kadar eskimişse,
ve damadın bir daha geri dönmeyeceğini bilmen kadar kesinse,
gerçekleşemeyecekleri hayallerinin,
sen istemesende,konuşuluyorsa sebepsizce,yapamadığın tüm rezilliklerin,
kulaklarını tıkamaktan başka işe yaramayan ellerin,
kulaklarına ulaşamayacak kadar kurumuşsa bir yerlerde,
ve duyuyorsan hakkında söylenen her şeyi,
sen,
üzerini yırtacak kadar hakim değilsen sinirlerine,
birilerine kitap ya da tokat atacak kadar acizleşmişsen,
şiddete karşı duran şiddet olmuşsan kendi içinde,
hayatına aldığın tüm sanallıklarla ağırlaşmışsan,
sırf kendi kendini cezalandırmak adına,soğuk bi evde,çıplak bırakmışsan ayaklarını,
göz yaşlarını tuttuğun anda,salıvermişsen kahkahanı,
sen,sen sadece,
sen,sadeceyi de geç,bi boka yarayamamışsın..

24 Kasım 2007 Cumartesi

hiç olmadım ben..

yaşattıklarım,
ya da yaşatamadıklarım için;
kalp kırık'larımı yapıştırıp,yerine koyamadığım,
ruhumda ki ağırlığı hafifletemediğim,
ve bunu sıfatıma yansıtarak belli ettiğim için;
yapmak,
ya da yaşamak istediklerimi,
sırf korkularıma yenik düşerek bitirdiğim için;
başkalarında kafa karışıklığı yarattığım,
ya da zaman kaybı olduğum için;
ve ben,
beynim mi kalbim mi kısmında,
her zaman beynimi seçtiğim için;
üzgünüm..
ve mutsuzum..
ve yalnızım..
ve anladım ki;
ben gerçekten çok güçsüzüm..

19 Kasım 2007 Pazartesi

konu başlıklarımız..

başlık 1:

ortaokuldayken;sınıf arkadaşlarıma elimde ki makinayı göstererek;

"hadi,tahtaya geçin,fotoğrafınızı çekeyim."demiştim.herkes tahtaya geçip poz vermeye başladığında,ben o fotoğrafı çekmekten vazgeçmiştim..

benim ortaokul arkadaşlarım,birbirinin yüzüne balgam atan,pet şişe kapaklarıyla maç yapan,porno cd'leri nerelerine saklayacaklarını hesap eden adamlardı.ben onları seviyordum,onlarla mutluydum.hatırlamak istediklerim de, onlardı.tahtanın karşısında olgun olgun mimikler yapanlar değil..

hatıra maksadıyla;insanların,gülümseyerek kafalarını birbirine dayayıp,aynı kareye sığışma kaygılarını anlayamıyorum..

an'ı yakalayamayan,hiç bir hatıra fotoğrafının,hatıra değeri yoktur gözümde.hatıra niyetine;poz vermem,poz verdirtmem..


başlık 2:

yargılama değil,sadece merak.biz cep telefonları olmadan nasıl yaşıyorduk?çok yakın bi zamana kadar yoklardı hayatlarımızda ve gayette mutluyduk onlarsız.ne kontör (kontür mü bilmiyorum) alma,ne de saçma sapan mesajlara (esemes'lere),saçma cevaplar verebilme kaygımız yoktu.peki;7568676 tane hattı ve 7568687 tane cep telefonunu,hayatımıza monte etme sebeplerimiz nereden çıkıyor?ruhumuzda ağırlığa sebep değiller mi,sizce de?..


başlık 3:

rüyaların bir kısmı gerçektir.sevdiğin insanlar,rüyana giriyorlarsa bir sebebi vardır..

yaşadım,gördüm..


başlık 4:

aslında,4. bi başlık yoktu.bunu şimdi ben uydurucam..

insanların;insanca zaaflarına yenilmeden,bir insanı ne kadar sevebileceklerini
;görmek ve öğrenmek istiyorum..

4 Kasım 2007 Pazar

bu gece..

adamlar,kadınlar,çocuklar;
fareler,kediler,köpekler,hayvanlar;
sıyrınılması gereken kalıplar;
büyük düşler,küçük ve çirkin hesaplar;
işler;
izinler,tedaviler..

silahlar hep vardı,
ölümler de öyle..

ip,ağaç,tavan,silah,duvar,beyin..

müzik yine güzel ,her şeye rağmen dinlemem gerekli..

hayat hiç bizaman vahim olmadı.
sadece,
anlaşılamayan ve anlatılamayan insanlar oldu..

sadece,yaramazlık yaptığımda.kuralları çiğnediğimde hissettiğim,
bu boşluk,ve iç çekilmesi hali var şimdi.
yaramazlık yapmadım,kuralları da çok uzun zamandır hiç çiğnemiyorum..
bu neden peki,?.

1180..

ne kadar kolay!
hesap aç.
bikaç isim karala;
tüm arkadaşların karşında..
yolda görüp selam vereceklerin ve selam vermeyeceklerin..
sözde arkadaşların;özde arkadaşın olmayanlar..
her şeyi basitleştirdik..
her şeyi bende basitleştirdim..
keşke yanımda olsan,söylemek istediklerimi duysan,bende söyleyebilsem..
aslında çok korkuyorum..
zaten hep korkaktım ben.
oyun yazıyorum..
oyunların içinde oynuyorum..
evcilikle başladım,şimdide öğrencilikle devam ediyorum..
sıkıldım,sıkılıyorum,hep sıkılmıştım..
bahaneler var,söylediğim..
sözler var,söylemek istediğim..
ağlasam,resim yapsam.
ağlasam,saçmalasam.
ağlasam,ders çalışsam.
ağlasam,söylemek istediklerimi söylesem.
ve ağlasam;
sonrada susarım zaten..
müzik çok güzel, duymak istiyorum..
insanlarda güzel,sadece güvenmek istiyorum..
ama çok korkuyorum.

ölene kadar küs ozaman..

o masallarda ki hayatlara inandırdılar;çocukluğumuzu çaldılar bizden..

masallarla alıp veremediğim çok şey var,evet!.avuçlarıma aldığım kum tanelerinin,parmaklarımın arasından kayıp gidişini izler gibi;geçiştirdiğim hayallerimi izlerken anlıyorum;masallarla ne kadar çok alıp veremediğim şey olduğunu..


gerizekalı pamukprenses;dağda o avcının sana tecavüz ettiğini korkundan anlatamadın bize.7 cücelere sığındın,onlarda sırayla geçtiler üzerinden.intihar ettin olmadı;cinayet süsüyle üvey annene yıktılar;başarısız girişimini.sonra prensi çıkardılar karşına.aslında,tercihlerini çevresine anlatamayan bi transeksüeldi o.başka adamlarla yatarken kocan;sen temizliğini yaptın büyük şatonun..


astımdan ölmen gerekiyordu,külkedisi.ya da açlıktan,pislikten falan.gereksiz hayatını anlatmak bile istemiyorum.genç ve üzücü bi ölümdü seninkisi.üzülmesinler diye anlatamadık çocuklara."o şimdi prensiyle mutlu"diye biliyorlar..


çok aptalsın pinokyo.ya da sen değil, benim aptal olan.ulan;ben burnum uzamasın diye bi ömür yalan söyleyemedim,yalancılara..


yaşadığı ensest ilişkiden bunalıma girdi,uyuyan güzel.cadı-sihir uydurmaca.prens öptüysede uyandıramadı onu.çünkü;çoktan kıymıştı canına uyku haplarıyla.pamukprensesin aksine başarılıydı çabası.yazık..


kurbağayı hiç öpmedi,o kadın.kurbağa pis ve fakirdi;haliyle iğrendi kadın.o hep pis ve fakir kaldı zaten..


renkli kapaklarınızla,renkli klozetleri hakediyorsunuz,sevgili saçma sapan masallar.

güle güle..


(koskoca tüyap'ta;kibritçi kız gibi,en okunulası masalı;hiç bir standta, bulamadığım için üzgünüm.

uykusu gelen çocuğa,okutulması gereken,bikaç masaldan birisi hatta en önemlisiydi."kibritçi kız" dediğimde,aval aval yüzüme bakacak olan çocuklara,şimdiden merhaba..)


20 Ekim 2007 Cumartesi

!.

duyarsız,duygusuzlar ;
kıçınıza pandik atsam,öylece yüzüme bakarsınız değil mi?.zevkte alırsınız belki,sizden iyi kim bilebilir?.her şeyi bilirsiniz ama işinize gelmez,bildiklerinizi farketmek..
adi sapıklarsınız siz..
pisliğin tekisiniz hepiniz..
uzun köseleli ayakkabılarınızla,siz siz siz..
ıyyy...

15 Ekim 2007 Pazartesi

yeşilli'ye..

anneanne,izin verirsen;sırtını ben sabunlamak istiyorum..dedemin sebep olduğu tüm morlukları silmek istiyorum,bembeyaz teninden..
çok bastırırsam;unutur musun?. yalnızlığını,sessizliğini..
seni kimse sevmedi değil mi anneanne..
ayrılırken,elini öpüp sarıldığımda;tutamayıp ağladım biliyorsun.sen,kambur bedeninle bile dimdiksin..
sen,oğlunun ölmeyip,başka ile taşındığı yalanını anlatırken bile dimdiktin..

dedem,seni döverken de,
oğlun sana küfrederken de,
kızını yollarken de,
torununa dert yanarken de,
terkedildiğinde de,
beğenilmediğinde de,
kandırıldığında da,
çalıştırıldığında da,
mezarın başında,türkü için dilenirken de;hep dimdiktin anneanne..
kambur sırtına ve eskimiş,acı dolu ellerine rağmen hep dimdiktin..

12 Ekim 2007 Cuma

bi ileri,bi geri..

hiç gölge oyunlarını izleyemedim.eğer izleseydim;karşı apartmanın duvarına vuran ağaç gölgelerinin,rüzgarla dansına benzeyip benzemediğini anlayabilirdim..
bayramları sevmiyorum.yeni bayramlıklarla,tanımadığı akrabalarıyla şapur şupur öpüşen insanların;şenlenen kahkahalarına anlam veremiyorum bir türlü..
o'nun sesini bilmiyordum;anlatılanlara göre topun duvara hızla çarpmasıyla çıkan sesle aynıymış..
düşünsenize ne tuhaf.mahalledeki yaramaz çocukların topları,kazara sizin duvarınıza çarpıyor.çıkan sese anlam veremeyip,dışarı çıkıyorsunuz;ki ne göresiniz:
babasız geçirilen ilk bayram,
onsuz seçilen ilk bayramlıklar,
ve;uzatılan çikolatayı almak için bi daha uzanmayacağını bildiğin;nasırlı,tırnakları yenmiş baba eli..
sesi soluğu çıkmayan toprak yığınını,bayram dolayısıyla ziyaret etmek;
yine sebebinin bayram olduğu;-evimize gelmelerini hiç bi zaman istemediğim,-aile dostlarımızın ve akrabalarımız!.'ın ziyaret ihtimalleri için yaptığımız temizlik kadar;
saçma ve gereksiz..
bazen kendi yazdıklarımı okuyacak cesareti bulamıyorum kendimde;
sarhoş bi bünyenin,kustuğunu avuçlaması kadar korkunç bi olay..

11 Ekim 2007 Perşembe

uzaktan kumanda..


ah saçlarım benim;
ne kadar çıplak ve ne kadar da ortadasınız; tıpkı magazin programında ki ünlüler gibi..
annemin,inatla içine çektiği uzun ve derin sigara nefesleri gibisiniz; ben kestirip atmak istedikçe inadına uzuyorsunuz..
burnu akan,ayağında ayakkabıları olmayan çocuk gibisiniz; uzaktan dalgalı,yakınına gidildikçe kırık kırıksınız..
ah saçlarım benim;
bayram şekeri reklamlarıyla hüzünlenen huzurevi yaşlıları gibi;ahenkle dans etmedikçe üzülenlerdensiniz..
babamın,kapısı kapatılınca odaya sıkıştırılan horultusu kadar gürsünüz..
parasızlık yüzünden tamamlanamayan mobilyaların dolduracağı boşluklar gibisiniz; bakımsız ve karmaşık..
ah saçlarım benim;
yanı başımda duran,çocukluğumun gece lambası kadar doğal renginiz..
düğmesine basılmadıkça yanmayan ışıklar gibi; gün ışığına şartlanmış parlaklığınız..
ah saçlarım benim;
dürbünle etrafı gözetleyen,karşı apartmandaki sapık kadar çaresizsiniz;bi "kesin" dememe bakar uzantınız..
yanlış anlamayın sakın,kızgın değilim size.sadece yadırgıyorum şahsınızı..
alışmama müsade edin,belki özgür bırakırım sizleri..

7 Ekim 2007 Pazar

orda mısın?.

hepimizin;yada en azından büyük bi kısmımızın;soykırım filmlerini izlerken,nefesimiz daralır,kanımız donar,rengimiz solar."oha!.bunlarıda yaşayanlar olmuş demek ki!!!!.." deriz..
o filmlerde;önce soyulan,sonra gaz odalarında sabun yapılan insanları seyrederiz.beyinlerine dayanan silahın tetiğine,nasıl insafsızca,göz kırpılmadan basılabildiğine şahit oluruz,boğazımızda düğüm halinde kalan hıçkırıklarımızla.-ki;namlu kadınlar ve çocuklara doğrultulduğunda,daha bi sağlam çıkar,o boğazda düğümlenen hıçkırıklarımız.-
bu izlediklerimizin film olduğunu bile bile üzülür,ağlar,etkisinde kalır,küfrederiz..
peki;gerçek hayatımızda,göz göre göre yapılan soykırımları,acımasızlıkları nasıl izliyoruz?ne kadarından haberdar olabiliyoruz?.
"NOVAMEDLİ İŞÇİLER" (ÇOĞU KADIN,ama hepsi insan);bu isim kaçımıza tanıdık?kaçımız biliyoruz hikayelerini,mücadelelerini?.
"NOVAMEDLİ İŞÇİLER" ;
ellerine eldiven,yüzlerine maske verilmeyen,molaları dakikalarla sınırlandırılan (çoğu kadın)insanlar..
ekmeğin, aslanın ağzından midesine düşmüş olduğu şu yıllarda,
geçinmek için; aslanın midesine ip sarkıtan,ölümle el sıkışmak zorunda bırakılan,dinlenmelerine fırsat verilmeyenler..
seyirci koltuğumuzdan kalkmamızı,seslerine sesimizi katmamızı işaret edenler..

5 Ekim 2007 Cuma

buluşmak..

hadi uğursuz bi yıl seçelim kendimize.sonra neden'lerinden bahsedelim.ölümler mi,hastalıklar mı,yoksa bırakılıp gidilmelerle mi dolu olsun o yıl,ona karar verelim..
anlatırken ağlayalım,hatta ağlamak yetmezse sarılalım birbirimize olur mu?.
bana;beni bırakıp hiç bi yere gitmeyeceğini söyle;ama ağlamam geçince bırak git ..
hem ben alışmışımdır belki,herzaman gülmeye..
bazen susuyorum biliyosun?sebebini sorma bana,istemiyorum.sadece bil,ben bazen gerçekten susuyorum..
o mektup,o taş çocukluğumdu benim.en kirlenmemişliğimizdi bizim..
o taşımıştı mektubu,ben okumuştum..
yazan masum,taşıyan canlıydı;o taş zaten yoktu,keşke olmasaydı hiç..
çocukluğumdu o,kolilerden çıkan sevincimiz,cebinde ki meraklarımızdı..

sebeb-i ziyaretimiz..

yalnız kalmaya mecbur bırakılanlara yani terkedilenlere destek amaçlı bizim sebeb-i ziyaretimiz.onların gözleri başka bakar,kolları başka sarar boynunuzu,bambaşka temas eder dirsekleri dirseklerinize.çünkü;o an için,onların hayatlarında sevdikleri arasında sizden başkası yoktur..

bunlar haftanın belli bi günü,belli saattleri olan ziyaretlerdir.orada ezilen yüreğiniz,kapıdan çıkıp istediğiniz yere gidene kadar iyice ezilir.ama istediğiniz yere geldiğinizde biter,bi kenarda kalır ezilmesi..


bu kenarda kalma durumu,kısa bi süre öncesine kadarmış.çünkü;artık istenilen yere gidildiğinde de vardır;bahsedilen "onlar"dan.ezilen yüreğiniz,unutacak fırsat bulamaz;onların gözleri,elleri,tenleri sizinledir..

terkedilmişler,başka yalnızlarıda terkederler,yavaş yavaş;istekli yada isteksizce..


elimde kalan taşa bakıyorumda;buz gibi ve sessiz..


terk ettin ve şimdi terkediliyorsun.bu taşı gelirken yanımda getirdim.çünkü;bi daha gitmem yanına..


saklama artık ağlarken ki gözyaşlarını benden;ciğerleri yerlerinden sökülmüş çocuk.sessizliğinden daha da eziliyor yüreğim..

28 Eylül 2007 Cuma

olay yeri inceleme..

yıl benim 354. yaşıma denk geliyordu;günse haftanın 11. günüydü.yüzümde kırışıklıklarım yoktu henüz.türüm;uğurböceğiydi.otobüs kapılarına sıkıştırılmadığım,minibüs kornalarına tanıklık etmediğim dönemlerdi o dönemler.bi kaplumbağaya aşık oldum,bana "caretta caretta" olduğunu söyledi,soyu tükenmekte değildi,ama yine de bana türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaymış gibi nadir ve çekici geldi.ilişkiye girdik;bizimkisi dış döllenmeydi.bizaman sonra çocuğumuz oldu,çocuğumuzun türü penguendi;kendisi 4 başlıydı.ilk gördüğümde şaşırdım;yalnızca ben şaşırdım.çünkü babası onu görmeden gitti.sonra alıştım;hem onun gidişine hem de 4 başlı piçime..
4 başlı piçim büyüdü,büyük adam oldu.her bi başı,başka başka işlerle uğraştı.kendi parasını kazanmaya başladıktan sonra;iklimleri bahane edip,ayrıldı yanımdan.üzülmedim;büyük adam piçimin gidişine de alıştım sonra sonra.bi daha da hiç haber alamadım ondan..

göz açıp kapayıncaya kadar geçti yıllar.bu sefer ki yıl;tamı tamına 217. yaşıma denk geliyordu.bu yıllarda susturulmak,konuşturulmak kadar prim yapmıyordu.ama ben hep sustum,konuş dediler sustum,alış dediler sustum,eğlen dediler yine sustum.acıktım sustum,susadım sustum,yoruldum sustum.sevindiğimde ağladım sadece,hemde sesli sesli,susmamın inadına çıkardım hıçkırık seslerimi.komşular duyunca sesleri,konuşuyorum sanmışlar,kapımı çaldılar kutlamak için konuşmamı;sildim gözyaşlarımı,tek kelime etmeden sustum yine karşılarında.şaşırıp gittiler yanımdan,bu onları son görüşümdü,bi daha karşılaşmadım hiçbirisiyle.aramadımda ben;çünkü cep telefonu henüz icat edilip,monte edilmemişti herhangi bi uzvumuza..

yıllar yine çok çabuk geçti,yılların hızlı hızlı geçişine alıştım."göz açıp kapayıncaya kadar geçer zaman"deyimini iliklerimde hissettim bu yıllarda.iyice yaşlandım.20'li yaşlarıma geldim.uğur böcekliğinden;aynada insan modeline terfi ettirildim.saçlarım vardı,taneli beyazlı;gözlerim vardı,siyah sürmeli;ellerim vardı,renkli ojeli.bunlar tamamdı da;ayaklarıma ısınamadım bi türlü,onlarda bana ısınamamış olucaklar ki hep soğuktular..
sokağa çıktım.şaşırdım;bu yıllarda da baya prim yapmış susturulmak.konuşmak için yanlarına gittim,sustular,;soru sormak için gittim, sustular;sevdiğimi söylemeye gittim yine sustular.ağızlarında sakızları,dudaklarında sigaraları vardı;ellerindeyse içki kadehleri.hep sustular..
eve gittim,geçtim aynanın karşısına.önce saçlarımı kestim,sonra sürmelerimi sildim.aldım baltayı elime,önce bacaklarıma,sonra ellerime sapladım.tekrar baktım aynaya,yapmayı unuttuğum şeyi farkettim,irkildim.onuda gerçekleştirdim.insana benzeyen her uzvumu sildim aynadan.bundan sonra hayatıma beyniyle osuran,kalbiyle kusan bi yaratık olarak devam etme kararını aldım..

26 Eylül 2007 Çarşamba

na na na ..

ve gizli odanın kapısı ardına kadar aralanır.içerden başka başka istekler,başka başka umutlar,başka başka sevinçler yavaş adımlarla dışarıya süzülür.her gelene "hoşgeldiniz,aman efendim,sizde mi geldiniz" deme ihtiyacı hissedersin.dudağının kenarına;gözlerine inanamamış ve mutluluktan ölmek üzere olan kadın gülücüğü oturmuştur..
her şey bi anda tersine dönmüşken-olumlu anlamda-;bütün sıkıntılar bi anda dağılmışken,hatta belki benden beklenmez şekilde romantikleşmişken ben;bkz;bu ağaç hep buradamıydı,bulutlar ne kadar beyaz ve puf puf,hayır üşümüyorum,rüzgar bile tatlı tatlı esiyor,gibisindeyken sözlerim;tanrım bu yanına artı işaretleri koyulan benim ismim mi demekten kendimi alamıyorum..

mutluyum,hiç olmadığım,hiç yaşamadığım olumlulukları yaşıyorum.istediğim her şey yavaş yavaş gerçekleşiyor hatta hızlı hızlı;bianda..

selena, sen mi geldin yoksa kız?..

22 Eylül 2007 Cumartesi

kutu kutu pense..

ceplerim dolusu bok böceklerim vardı benim.cebimin en dibine sıkıştırdığım,ufacık bi belgeyi çıkarmaya çalışırken;düştü,dağıldı hepsi.etrafa saçıldılar bianda.eğildim;yakalamaya,toplamaya çalıştım,olmadı.sadece bikaç tanesini koyabildim cebime.sonra istedikleri için çıktıklarını anladım.cebimdekileri,tekrar bıraktım yerlerine.küçük belge vesileydi özgürlüklerine.evet;o küçük belgeydi,benden hayallerimi çalıp,bok böceklerime özgürlüklerini hediye eden..

sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum.bildiğim tek şey,şuan için sıçmış durumda olduğum..

"sevinmelisin;çünkü nefes alıyosun"romantikliğine kanmıyorum.başkaları için aldığım her nefes,hırıltı çıkarıyo göğsümden;tıkanıyorum..

istediğim sürekli kazanmak yada yaptıklarımın karşılığını alabilmek değil.ait olmak,parçaları birleştirmek,yolumu çizmek istiyorum.(çizmek istediğim yol ;bebeklikten beri aşılanan, planlandırttırılan kariyerler, aman efendim ne biliyim mevkiler falan değil. kastettiğim bambaşka;benim yolum,sonuna bakmak istemediğim ama ilk adımımı atmak istediğim yolum..)

kendimi hayata bırakmıyorum;çünkü hayat diye bişeyin varlığıyla huzur bulmak istemiyorum..

ölmekten korkum yok.korktuğum tek şey;pes ederek pistten ayrılmak..

bu bensem eğer;bilmiyorum ki sen kimsin?..

----------------/---------------
bitirirken:
karamsar değilim,gerçekçiyim.ne yaptığını bilmeyen biri değilim,yada öyleysem ne yaptığımı bildirenleri dinlemeyip acı çektiğim için azda olsa mutluyum.at gözlüklerimi hiç bi zaman takamamış olmam tek kabahatim;çünkü toz pembeliği hiç tadamadım..
eğer sizde saçmaladığımı düşünüyosanız 0146 ya kısa mesaj (en popüler ismiyle esemes) yollayın,oylarınızla destekleyin beni halkım..

20 Eylül 2007 Perşembe

hakiki tosun paşa benim..

sistemin dışındalığımla övündüğüm,"asi fıri görllüğümden" eser kalmadığını;kendimi sisteme yavşarken bulduğum şu günlerde anlıyorum..

"hakiki tosun paşa benim"savaşında, 2-0 yenilgideyim..

insan sıçtığı boka bile,sifonu çektiğinde acırken;kapıdan giren acınasıların yüzlerine bile bakmayan ah o zihniyet!..

"hakiki tosun paşa" ben değilim,zaten ben insan bile değilim.kursağımda bırakılan iyiliklerimle,acınasılardan biride benim..
bahanelerle,yakınmalarla,beddualarla,şükranlarla sürsün istemiyorum ki ben yaşamım.gerçi ne istediğimi ben bile bilmiyorum.şuan için bildiğim tek şey; azimle sisteme yavşamam gerektiği..

sıfatımıza bile bakmayınız,keza, " hakiki tosun paşa"nın yanımıza uğrama olasılığı bile;sizin insafa gelme olasılığınızdan yüksektir..

yatın kalkın iman edin ey sevgili din kardeşlerim;vicdanınızın sesini bastırmaya belki yardımcı olur!..

8 Eylül 2007 Cumartesi

yokluğumdan haberler..

yok olmaya karar verdiğim an,aslında varolduğumu anladığım an oldu şimdi benim için..
sorularımdan ve sorularıma verdiğim cevaplardan korkmamaya başladım..
bana sıkıntı ve bıkkınlık-ikisi aynı anlamdaysa,anlatım bozukluğu yapıyorum-veren sorunlarıma yavaş yavaş çözümler arıyorum,hem de cesurca..
kazanmak istediklerimin ve kaybetmeyi göze alamadıklarımın üzerilerini fosforlu kalemlerle iyice çiziyorum;netleşsin,belirginleşsinler diye..
ağlamak istediğim zamanlardan utanmıyorum.ağlamak istiyosam,rahatça ağlıyorum..
daha net kararlar alıyorum kendimle ilgili;gerçekleşmesini gerçekten istediğim ve gerçekleşmesi için elimden geleni yapacağım kararlar..
uzaklaşmak istediklerimden uzaklaşıyorum;geride bıraktıklarıma acımıyorum,dönüp bakmıyorum bile sıfatlarına..
bu anlattıklarım yokolma sebeplerimdi aslında..

yokluğumun birinci gününde;
rahatça hareket edecek bi odasının olmadığından yakınan kendime,istediğini yapacak özgür alanlar sundum.mesela;mutfakta okuyorum,tuvalette yazıyorum.elektrikle değil,elfeneriyle aydınlanıyorum..

7 Eylül 2007 Cuma

bir,iki,üç tıp..

delilik tanımlamalarını yıkarak yada tanımlara aldırmadan;yakıştırılan tüm sıfatları üzerime alarak,belki de bununla gurur duyarak gidiyorum ben..

kendim,kendimle başbaşa konuşmak istediğini söyledi..

artık yokum ben,yada yoktum zaten ben..

hayır ama;yoktan varedilmediği açıklanan "madde"nin inadına;yoktan varedilmiştim,şimdi vardan yokediliyorum ben..

kendi kendime,kendim istediğimden;kendimle başbaşa konuşmak için,yok edildim ben;hemde kendim tarafından..

ve yokum ben artık;

böceklerin insan;insanların böcek olacağı zamana kadar,
uyku haplarıyla,yıllarca uyutulduğumuzun farkına varana kadar,
doğruyla yanlışın,gerçekle yalanın hiç olmadığını kavrayana kadar,
ruhlarımızı emen,güçlü karadeliğe kapılmamak için biyerlere tutunduğumuzu görene kadar,
ve kendimle konuşup;tekrar dönmeye karar vereceğim an'a kadar;
yokum ben..

5 Eylül 2007 Çarşamba

kara erik ezmesi..

uzandığım yerden önce koyunların engelli koşusuna tanık oluyorum.
1. atladı,2.atladı,3'te tamam,4 engele takıldı,5'te tamam,6,7,8...

sonra gökyüzüne bakıyorum.sisli,bulut dolu yukarısı.ay;güneşin abartılan güzelliğinden daha güzel,daha asil,daha gizemli olduğunu gösterircesine doğuyor yavaş yavaş.yanımdakinin kim olduğunu bilmeden,-ki yanımda birinin olup olmadığından okadarda emin değilim-dertleşiyorum.ona aya duyduğum hayranlığı anlatıyorum.biranda,etraftaki her şey bana doğru uçan uçağın şiddetiyle uçuşmaya başlıyor.uçak bana biraz daha yaklaştıkça,uçanın uçak değilde,zümrütü anka olduğunu farkediyorum..

kanat çırpışındaki sesi,gözlerindeki ifadesi çok korkunç.ya da geçerken önümden,hissettiğim şey korku değil galiba.böyle bişeyle daha önce karşılaşmamanın verdiği bi gariplik..

artık uyanmanın zamanı,
yada uyumanın,
yada kafanı gökyüzüne kaldırmanın,
yada kanayan eline bakmanın,
yada dedeni öpmenin,
yada yeşil bezi mermerden sökmenin,
yada susup oturmanın,
yada valizini toplamanın,eve dönmenin,el sallamanın,
kısaca veda etmenin zamanı..

9 Ağustos 2007 Perşembe

sen iste her şey çok güzel olur..

çocukluk anılarımdan vazgeçemediğim için,aile albümlerine bakmak en büyük zevkim.albümlerin kapakları,animasyon filmlerinde başka dünyalara açılan görünmez kapılardan benim için.ilk aşk,ilk bayramlık,ilk kırmızı ayakkabılar..
geçmişe açılan o kapıdan eve gelen konuklar içinden;ölüleri tebessümle,şuan koparak görüşemediklerimide kaşlarım çatık,yapma bi kızgınlıkla karşılıyorum..

geçenlerde yine albümlerle başka başka zamanlarda dolaşırken,yere düşen bi fotoğrafla sarsıldım.karşıma çıkan;habersizce çekilmiş bişeydi;ve karşımda ki konuğumu nasıl karşılayacağımı gerçekten bilemedim.beklenmeyen birinden bi telefon geldiğinde ya da gecenin bi yarısı çalınan kapı ziliyle yaşanılan bi "ne yapacağını bilememe hali !.."vardır ya,kalırsınız öylece..

arkada biz ablamla gülüyoruz,önde de o başka tarafa öylece düşünceli düşünceli bakıyor..

önce ne yapacağımı bilemememe sebep olan fotoğrafın,sonradan beni ağlattığını biliyorum..

hiçte uzak değildi sanki o yıl,o gün,o an.o'nun sadece albümlerde karşılaşınca hatırlanan bi görüntü olarak kalması ne tuhaf..

olurya;insan,albümde tebessümle karşılaşılanlar arasına girmeyi konduramaz bazılarına..

şimdi ağlasamda,yıllar sonra tebessüm ettiklerimden olucaksın biliyorum.ne demişlerdi;her şeye alışıyor insan.
nelere alışmadık,ne durumları kabullenmedik ki..

görmeye dayanamam dediğim mezarını,sularken bulucam kendimi bigün-ki ogün çok yakında-,bunuda biliyorum..

sen istedin ya;umarım her şey çok güzel olmuştur..

3 Ağustos 2007 Cuma

bu bi başlık..








yaşamak hakikatten sabır istiyormuş bazen..


şarkılar,hayat her şeyiyle yaşanmaya başlanınca,anlamını kazanıyor sanki.sürekli mutsuz değilim.sürekli mutluda değilim.ama sürekli mutlu rolü yapmaya özen gösteririm.kimse görevlendirmiş olmasada;üzüntümle,üzmeme gibi embesil bi görev üstlenirim .zaten zor olan hayatı daha da zorlaştırma kararı almak gibi bişey bu..

rolümü iyi oynarım ben.ta ki;elinde tiner şişesiyle kadıköy sokaklarına küfreden,muhtemelen geceyi ya bi bankta yada kıllı bi hayvanın böğründe geçircek olan gencecik o kadını görene kadar..
şanslı olduğunun farkına varmak,mükemmel bişey.mesela saatin kaç olduğunu hesap özeti halinde istemeyen aile fertlerine sahip olduğunu bilmek.rolüne ilham,gücüne güç katıyor insanın..taki;üç kuruş para için,darbuka eşliğinde,çıplak ayakla kıvıran parmak kadar songül'ü görene kadar..

okumak,hele de üniversitede okuyo olmak,bambaşka birşeymiş.ne biliyim,başka adamlar,başka kültürler ya da başka kitap tavsiyeleri..vs,doğru insanları tanıdığını bilmek hoş birşey,doğru olmadığını anladıklarını hazmetmeye çalışırken,varlıklarıyla huzur vermeleri sana..o huzur yetersiz kalırsa bazen;yalnız ağaçlar,yalnız dikilmiş direkler,yalnız gece lambaları,yalnız içecek açacakları,yalnız tekne..
teki kırılmış küpe,silgisi kaybolmuş uçlu kalem,gazı bitmiş çakmak..üzücü gelmeye başlar ..

ağladığını bildiklerin,yanına gelmeden siliyorsa gözyaşlarını,yaşamak işte ozaman sabır istiyormuş,hiçbişeye göstermediğin kadar sabır..

gözlerim ve kulaklarım olmasa,doğuştan hasarlı olsa beş duyu organımdan ikisi,hayat daha kolay mı olurdu acaba?.

sevgi,yıkım,mücadele,mesajlarıyla,hayata ilham veren filmlerin gerçek olması ihtimaliyle..


26 Temmuz 2007 Perşembe

biz,siz,onlar..

siz insanlar biz böcekleri çok ezdiniz.kimizin üzerine öyle bi bastınız ki kabuğumuzda ki,kitinimizden çıkan çatırt sesinden zevk alır oldunuz.biz böcekler,inadına da değildi aslında ama;siz insanların arasına girmeyi çok sevdik.belkide sevmedik cesaretti bizim için,ya da cesarette değildi aslında,kendi çapımızda iyiliklerdi belki,kim için ne için yapıldığı bilinilmeyen iyiliklerden..
biz böcekler,siz insanları çok sevdik.üzerimize ilaç sıktınız çoğu zaman.biz zararsızdık,sıkılan zehire bi anlam veremedik,böcektik neticede,sizce yoktu bizde düşünme kabiliyeti;çaktırmayın ama biz hem sevdik sizi hemde düşündük..
arsızca türedik önce,şimdi sadece bikaç tane kaldık..
siz bizden iğrendiniz,biz sizi çok sevdik..
biz sizi öldürmeye kıyamazken,siz üzerimize bastınız,ölmediysek bi daha bastınız;eğer yinede ölmediysek,tutup aşşağıya attınız..
biz sevdik siz insanları,düşünme kabiliyetimiz vardı,enayimiydik ozaman ,bile bile geldik yanınıza,bence değildik.biz sadece çok sevdik siz insanları..
biliyoduk biz,yoktu hiçbirinizin aslında içinde kötülük.ama size böcekleri öldürmek mi öğretildi,bunuda bilemedik..
ama biz sizi çok sevdik..
üzerimize her bastığınızda çıkan o siyah sıvıda hem kanımız hemde göz yaşlarımız vardı aslında..
biz biyoloji derslerinde anlatılan basit yaratıklardık sadece,sizin için..
siz bizi çok ağlattınız,kanımızla gözyaşımızla ağlattınız..
ama,ama biz böcekler siz insanları çok sevdik..
keşke sevmeseydik de demedik..
sadece, biz siz insanları çok sevdik..

23 Temmuz 2007 Pazartesi

seçiyorum,seçiyorsun,seçiyor..

seçmek ve seçilmek tuhaf şey;

beğenilen ve kendisiyle ilgili hayaller kurulan karşı cinsin,sizi değilde diğer hemcinsinizi neden seçtiğini anlayamamak,
yada;
sizin seçtiğiniz ötekinden dolayı,size "neden onu seçtin?." diye sorulmasını yadırgamak gibi,
yada;
seçtiğinizin,sizi seçmemesi;
seçildiğinizde, seçeni sizin seçmemeniz gibi..
bunlar karışıksa eğer,en basitinden;
tezgaha yığılmış kıyafetlerden üzerinize en yakışanını aldığınıza inanıp eve geldiğinizde;aile fertlerinin seçtiğinizi beğenmemesine şaşırmak gibi..
tuhaf..
seçtiklerimizin de,seçmek istediklerimizin de birbirinden farklı olması ..
ama ;
seçimlerden ve seçilmelerden yaşanılan kalp kırıklıkları belki de hepsinden tuhaf..
kendimi aptalca bi seçimin ve seçilmenin içinde hissettiğim de;
bulunduğum mekanın her yerine,kamera şakacı'sı ve onun ekibine, milyonlarca gizli kamera yerleştirdiklerinin bilincinde olduğumu hissettirmek adına;
sesli sesli;
"hangi kameraya el sallamak gerekiyor?."diye soruyorum;
seçimimin ve seçilmemim şaka olmadığını bile bile..

20 Temmuz 2007 Cuma

ali ata bak..

aslında bu yazıyı iktisattan duyduğum,söylenmesi zor,havalı bikaç kalıpla süslerim diye düşünmüştüm..ama sonra;hocalarımın da bu süslü kalıpları ezbere söylemelerinden tiksindiğim aklıma geldi;hemen şöyle sağlam bi tokat attım ve,"aman ha,kendine gel kızım!." dedim kendi kendime..

benim derdim,okumak,izlemek,gezmek ve içmek isteyen her işsiz güçsüzle aynı.paramız yok;varsa da yetmiyor.açıklaması bu kadar basit..
çözümüyse,derslerde adını sıkça duyduğum merkez bankasının türlü oyunlarındaymış.(merkez bankası sanki kocaman dev bi adammış gibi canlanır gözümde).açıklanan enflasyon oranını işçiler yerse,ülke şanslı;yemezse boku yedik.belki de tam tersi;hiç bi fikrim yok..

paranın reel ya da nominal değeri üzerinde duran,hiç bi dersimi sonuna kadar dinleme sabrını gösteremedim ne yazık ki..

hoca derste milli geliri ve tam istihdamı anlatırken,karnım guruldadı niyeyse,kendimi yemekhaneye zor attım her defasında.yemek yerken,annemin işten çıkartıldığı o yıl,o aylar aklıma geldi;sonra da hocamızın işgücü verimliliği üzerinde yapılacak düzenlemeleri anlatırken ki sıcak gülümseyişi..

mesela ücretler kısılabilir,olmadı bi kısım işçi işten atılır'a varıyordu,dersten çıkan anafikir..

böyle böyle refah ya da tam istihdam ülkümüze adım adım yaklaşıyorduk..

annemin çalıştığı iş yerinde,muhasebecinin hesaplayıp,işgücünde oynama yaptığı yıllarda;biz ailecek hiç refaha erişememiştik..

hoca,kürsüde ders anlatırken sağımda ki solumda ki not alıyor mesela harıl harıl.ama benim aklıma hep şöyle bi tablo geliyor niyeyse;

tepede bi adam var.siyah gözlüklü,siyah takımlı ve kel.o adam uzun bi sandalyeye oturuyor ve ayağının dibi bi sürü hamamböceğiyle dolu..(karınca değil hamamböceği;karıncalara sempati duyar biçok insan.merhamet düzeyidir hayatta ezilen karınca sayıyı.ama hamamböceği öylemi;görünce yapıştırıveririz terliği üzerine..)adamın sağındaki melek kulağına bi şeyler fısıldıyor,adam cebinde ki ekmek kırıntılarını hamamböceklerine serpiştiriyor..bi süre sonra adamın solunda ki melek bi şeyler fısıldıyor,adam topuğuyla hiç düşünmeden bazı hamamböceklerini eziyor.diğerleri korkudan ezilen arkadaşlarına yardım bile etmiyorlar..

işten atıldığında;"susma sustukça sıra sana gelecek!"diye bağıran metin abi'yi,arkadan dürterek uyaran sivil polisinde söylediği gibi;

"sus,sus;asıl susmazsan sıra sana gelecek.."

sınav kağıdıma yazsam,dersin bana kattıklarını puan verir mi acaba hocam?..

___________/_________
önemli not:ayrı yazdığım bi kısım "ki'ler" aslında ayrı yazılmamalıymış.ezberletilen kuralların çoğunu unuttum ben türkçe'de.imla ve yazım kurallarına sığmasın yazdıklarım,biz bize okuyoruz nasılsa..bi daha bu konuda açıklama yapmam sanırım,ama sizde okurken yanlışlıklardan rahatsız olmayın..
not 2:bu not sana değildi arat..

11 Temmuz 2007 Çarşamba

112;aRIZA..

112; aRıza abimizi de kaybetmişiz..

arızaydı adam,adı da rızaydı.112 diyodum ona,kuzenlerimede öyle öğretmiştim.alkolikti,hakkında konuştuğumuzu duysa eserlenirdi.korkuyodum.
benden bi yaş küçük kızı,bide bikaç yaş küçük oğlu vardı,ya da büyüktü oğlu bilmiyorum..

zengin yazlık sahiplerinin işlerine koşuşturmaktan kararmış tenli,alkolik,bu 112;aRIZA abinin ölümüne üzüleceğimi düşünmezdim,üzüleceğimi biliyordum tamam ama 112'nin ölebileceğini düşünmezdim..

alkolikti,deliydi ama iyi adamdı..

ölenlerin arkasından hep iyi denir,henüz ölmüş ve arkasından kötü denmiş birisini duymadım.herkes cenaze evinde üzülüyor numarası yapar gibi gelir bana.gözlerini sıkarlar yaş akıtmak için.bi de tuhafsa ölüm sebebi;"yaa,vah vah,intahar mı etti ki,dağılmış mi ki beyni?."gibisinden sorular sorarlar cenaze yakının ağzına sıçarcasına ama hissettirmeden..
meraklarını gidermek için giderler cenaze evine.hem cevap verirsin için titreye titreye,hem de hizmet edersin.bunlar su istemeye bile utanmazlar,geldikleri evde.inadına bön bön bakasın gelir..hatta;
"bi bardak soğuk su alabilir miyim canım?"sorularına,
"hayır" diye cevap veresin gelir.veremezsin.ayıptır..
onların ki değil, senin ki ayıptır..

bu kısma hiç girmeyecektim.bence 112 hakkaten iyi birisiydi.deliydi,alkolikti ama babaydı,gençti,zengin yazlık sahiplerinin isteklerine koşmaktan kararmış teniyle iyi bi adamdı..

10 Temmuz 2007 Salı

ispanyol meyhanesinde bir kadın,çığlık çığlığa şarkı söylüyor..

kaçırdığımız son vapur muydu yoksa?
böcekleri resmetsek ya,
bana her şeydeki hiçliği;hiçlikte ki her şeyi betimlesen,
sen bana yalanlar söylesen mesela;tam ben hepsine inanmışken,gerçeklerini anlatsan;
ya da anlatmadan çekip gitsen..
olmadı ben sana,senin yakışıklılığını yazsam;
gözlerinin kahveliğini,saçlarının yumuşaklığını,ellerinin bakımlılığını,"r"lerde ki peltekliliğini;
ya da sen bilmeden bunları,ben kendi kendime okusam..
mesela,başrol teklifi gelse bize,ama oyunda başrollük rol olmadığından,figüranı oynasak ikimizde..
seni görsem ben,kolunda başka bi kızla,içmeye bahanem olsan;kıvamıma gelince kalkıp oynasam,müslüm gürses eşliğinde;
bu saçmalıkları okusak,dalga geçsek beraber..
bu yazıyı okuyacak tanıdıkların olduğu aklımıza gelse sonra birden,ikimizde utansak kendimizden..
sonra hemen unutup boşversek sahile insek,avucumuz dolusu çekirdeğimizle birlikte..


fatih'e teşekkürler etsek sonra;

bloğu takip edip,istediğim şarkıyla beni buluşturduğundan,
ev aramamıza uzaktan uzaktan destek olduğundan,
bi önceki yazılarda ki dip not'u üzerine aldığından..

bu yazıyı okuyunca ki yüzünü merak etsek sonra,hepberaber..

daha fazla saçmalamadan bu yazıya son versek,yazının sonunda..(anlatım bozukluğu demi hadi söyleyin hadi hadi..)

9 Temmuz 2007 Pazartesi

saatim mi geri kalmış ..

allahım ne kadar salağım;..
eski yazılarımı okuyorum ağlıyorum,
ön masada göğüslerini sergileyen kadının orospu olup olmadığını merak ediyorum,
yan masadan ,dökülen biramı silmem için,bana peçete uzatan uzun saçlı sapığın peçetesini kabul ediyorum,
boş sokağa biber gazı sıkıyorum,
acıyan elimin tadına bakıyorum,
kadıköye küfrediyorum,
"abi müsait bi yerde" diyorum,
üst üste kesmeşeker dinliyorum,
koca düğünde aklıma O geliyo üzülüyorum,
önümden geçen çifti kıskanıyorum,
evsiz kalıyorum,
inat ediyorum,
sinirleniyorum,
ozana hediye alıyorum,
hesabı ödüyorum,
ama ağlıyorum..

çünkü ben salağım..

30 Haziran 2007 Cumartesi

abla,bende sallanabilir miyim?.


küçücük bi parkta,küçücük bi salıncakta sallandığım için;küçücük çocuklar tarafından düşman ilan edildim.kısacık boyum var halbuki,dışardan bakıldığında küçücük olduğumun farkedilmesi çokta zor değil aslında..
ama onlar anlıyorlar:ip atlarken,kaydıraktan kayarken..
onlardan biri olmayı çok isterdim:
yağlı ellerimle saçımı kaşıyarak bitlenmeyi,kaydıraktan kayarken kafamı yarmayı,salıncakta sallanırken ayağımla toz çıkarmayı;
ölümü,ayrılığı,gaddarlığı anlayamamayı;
adımı soranlarla samimi olmayı;
oyun oynarken yanlışlıkla açılan kıçımın artniyetsizce örtülebilmesini;
handeyle aynı ekoseli elbiseyi giyebilmeyi,ayşegül öğretmenle karşılıklı oryantel oynamayı isterdim..

kafamı her kaldırdığımda,anlamak istemediğim her ölümü,anlıyormuş gibi yapmaktan bıktım.yapılan her saçmalığa haklı anlamlar yüklemektende..

burası serin,üzerime hırka almayı ihmal etmişim.üşüyorum;üzerimi giyinmem için baskı yapanların olmamasına seviniyorum..
aslında;bırakın akarsa burnum silmeyin,pis tuvalet kapısına dokunursam kızmayın,yerde oturursam eğer ellemeyin kirlensin üzerim..

her şeyin bi kuralı,bi formülü,bi yolu yordamı olmasından bıktım..

parkın ortasında,iktisat notlarımın arasına sıkıştırdım bi şeyler.sahi sekiz tane bütünlemem vardı,çalışmam lazım değil mi?.
ama ben sevmediğim bi bölümde,boşuna çalışmaya çalışmaktan da bıktım.ne kadar bıkılgan bi insanım değil mi yahu..(bıkılgan,sıkılgan gibi bi anlamda sanırım benim için..)
bol bol bütünlemeye kalıp,sonra hepsinden kıvrana kıvrana geçmek istiyorum..


telefonun çekmediği bi alanda mesaj gönderin;parkta koşuşturan çocukları seyredin;babanızla
-mideniz ağrısa bile-şerefine rakı için;ölen her sevdiğiniz için "hadi ya" demeyi öğrenin;anlamsız bakışlara aldırmadan bi kayanın üzerine yalnız başınıza oturup şarjının bittiğini haber veren telefonunuzla,öten şarj ikazına rağmen müzik dinleyin;açılan kıçınıza aldırmayın-art niyetli bakışları siktir edin-;eğer küçücük bi parkta,küçücük bi salıncakta sallanıyorsanız ve eğer küçücük çocuklar sizi düşman ilan etmişlerse,gözlerinin içine bakın ve sallanıp isteyip istemediklerini sorun..

kısaca,ne kirlenen üzerinize aldırın ne de sizi yadırgayan bakışlara..

bi de yazılarımda ki,noktalama ve imla hatalarına takılmayın;edebiyatım hep zayıftı benim..

ve bi de;biterken radyoda böyle bişey çalıyodu "heyy garson sende iç;kapat kapıları kimse gelmesin.yeter öleceksek ölelim.." eğer bu şarkı size tanıdıksa ve kim tarafından söylendiğini biliyorsanız bana haber verin..

28 Haziran 2007 Perşembe

hadi kalk evcilik oynayalım..

sen anneydin,biz senin çocuklarındık,babamızsa hep iş yerindeydi..
en sevdiğin oyundu evcilik,aslında gerçek hayatında herkesin seninle evcilik oynadığını bilemeden ayrıldın aramızdan.bu oyunda; sana anne rolü yapan teyzen, perişandı son gördüğümde.bi de nişanlanmışsın,evlenseydin eğer,dönücekti babamız iş yerinden..
babamızın iş yerinden dönüşünü göremeden,teyzenin anne rolü yaptığını öğrenemeden aramızdan ayrıldın.yoğun bakımdan çıktı mı diye sordum,öldü dediler..

anlatılan hikayeler doğruysa;varsa eğer ölenlerin buluşma noktası,öz annenle tanışman ve dayıma benden selam söylemen dileklerimle..

yıllar önce bana seslendiğin gibi sesleniyorum sana:
"hadi kalk,evcilik oynayalım prenses.."

16 Haziran 2007 Cumartesi

yüzleşme..

kalemi her eline aldığında hadi bu sefer mutluluk sebeplerini anlat diyorum ona.önce aynaya bakıyor,birkaç saniye hiç birşey yapmadan bekliyor,sonra elinde ki kalemi defterin arkasına vura vura düşünmeye başlıyor.kafasından geçerken düşünceleri;sadece birkaç kez tebessüm ediyor,bu bikaç kezlik tebessüm haricinde,ya sinirden ya da acıdan hep çatık kaşları.
başladı bile yazmaya..:

"şimdi yaklaşık bir aydır,baya bi insan tuhaflıklarına,(argo tabiriyle)satışlara,entrikalara şahit oluyorum.büyümek değil ki bu,bu basbaya saçmalık.anlam veremediğim,asla yapmam dediğim hareketler görüyorum EN'lerimden.insanlar birbirlerine alıştıkları zaman sıkılıyor, heyecan arıyorlar sanırım.(belki de bir elin parmağını geçemicek kadar az adam var,tuhaflıklarını görmediğim.)En'lerimin tuhaflıklarına tanık oldukça,dayıma hak veriyorum;günden güne anlam kazanıyor onun radikal eylemi.
ben artık sinirlerinin esirinde kalmış birisiyim.durduk yerde gülebilirim,bağırabilirim,belki de ağlayabilirim.görürseniz yadırgamayın sakın.
çenemi tutup oturamıyorum,(popüler tabiriyle)tripte atamıyorum.çünkü;trip atamayacağım kadar değersizsiniz benim için..
üzdünüz beni,haddinden fazla acıttınız canımı.anlatmak,yüzünüze vurmak istemezdim.ama artık boğazımda ki hıçkırıklarım,mide bulantılarım,baş ağrılarım dayanılmaz oldu.
ben sizin bok'luğunuzla büyüyorum,belki de haddinden fazla yıpranıyorum.bunun adı "hayat" değil yanılmayın lütfen;bunun adı "insan hayvanı"..
yordunuz beni,geleceğimi düşünemiyorum,hayal bile kuramıyorum sizin yüzünüzden;çünkü biliyorum her yerde var sizin gibiler.
dünyam küçük,uyum sağlayamayacak kadar kıt fikirlerim,önümü göremeyecek biçimde de kalın gözlüklerim.anlayacağınız, sizin her bölümü farklı mekanda çekilmiş dizi filmlerinizi izleyecek kadar ne vaktim,ne sabrım,ne de takatim var benim.
n'olur,kusuruma bakmayın artık.."

kalemi ve defteri teslim etti,bu sefer bahsettimi acaba mutluluklarından?merakla okuyacağım yazısını..

27 Mayıs 2007 Pazar

kendimden uzaklaşmak istiyorum..

kendim gibi bi arkadaşım olsaydı eğer, başta yadırgardım heralde.ama sonra alışırdım gibi geliyor..onu başta anlayamazdım ama onu anlamaya da alışırdım sanki..
bazen ciddi ciddi soruyorum deli misin kızım sen?niye söylüyosun ki değer verdiğini,önemsediğini,sevdiğini,sinir olduğunu,anlayamadığını..vs insanlara..
onlar içlerinde saklamaya alışmışlar düşüncelerini,sus söyleme işte;öteki oluyosun.beni anlayan
bi ,öğrencilerine carpe diem'i aşılayan "Profesör Keating" ;bi de ateş böcekleriyle dans eden "gülseren" var.ama onlarda gerçek değiller ki..
anlaşılamıyorum,hissettiklerimi söylemem batıyo insanlara.yadırgayın beni,hatta evet devam edin deli misin demeye,işe yarıyor bakın sorgulamalarınız;kendimden uzaklaşmak istiyorum..
keşke'lerim olmasın diye böyle olduğumu sanıyordum,ama şimdiden birsürü keşkem oldu sayenizde..
kendimden uzaklaşmam için hadi biraz daha yardım edin bana.biraz daha korkun düşüncelerimden,söylemek istediklerimden,hissettiklerimden,saçmalamalarımdan..
ya da siz beni boşverin,dokunmayın bana;düşerken, kafamda ki birsürü keşke'lerim ve soru işaretleri'mle aşşağıya..

25 Mayıs 2007 Cuma

teşekkür ederim..

iki yıl önce,kadıköyde dershaneye yetişmek için koşuştururken;bi çocuk, elime ömer hayyam şiiri tutuşturmuştu.ozaman okuduğumda şimdi ki kadar ilgilendirmemişti beni.dün gece buldum bu şiiri,o çocuğa çok teşekkür ediyorum,burdan;tam da şu sıralarda ihtiyacım olan bu dörtlüğü elime tutuşturduğu için..

DAKKA ŞAŞMA
şu olan biten var ya,boş ver ona.

taş yağsın isterse,çok sürmez.
dakka şaşma dakka,yaşamaya bak.
ne geçmişi düşün,ne gelecekten kork.

ömer hayyam

yokla ceplerini..

okuduğum ilk hikaye kitabının kahramanı gibi;noel gecesi,noeli aileleriyle kutlayan yaşıtlarımın evlerinin camlarından bakarak ortak oluyorum mutluluklarına.sonra uzanıyorum karların üzerine,satmam gereken tüm kibritlerimi tek tek yakmaya başlıyorum.yaktığım her kibritte başka başka hayallerimi yaşıyorum..

ilk kibritte;aşık olmak gibi bencil bi hayalim var..
ikinci kibrit;beni çocukluğuma,kartalda ki çay bahçesinde her hafta izlemeye gittiğimiz kukla ercan'a götürsün n'olur.ercan'ın arkadaşı yaramaz çocuk hep korkuturdu ablamla beni,söz bu sefer ercan sahneye çağırdığında korkmadan gidicem yanına.bir de,ailece gittiğimiz o parkta ki,şipşak çektirdiğimiz o an'a dönelim.ablamla en önde elele tutuşmuştuk;arkada annemle babam vardı hani..
üçüncü kibrit;beni bu yaz'a götürsün.kil toplamaya gidelim yine,yine dolduralım çuvallara o arpaları,yine kayısıları kurutmak bana kalsın,mızmızlanırım ama yaparım.üzüm çalsak eskisi gibi,mısır pişirsek,su taşısak,yazı'da piknik yapsak,dedemin elmalarını koparsak;ama dayımla birlikte.dayımsız hepsi zevksiz gelir bana şimdi..
dördüncü kibritimi emine için harcıyorum.onu kullandığı sinir haplarından kurtarabilsem,bir yıl önce üzerinde tepinmiş olan o dört yaratığı hayatından silerek..
beşinci kibrit hastalara;hastanede yer kalmadığı için açık yaralarıyla taburcu edilmek zorunda kalan,pahalı ilaçlarını alamayan,çaresiz hastalıkları ölümlerine neden olan hastalara..
altıncı kibrit dünya pisliklerine;ırkçılıklara,sürgünlere,işkencelere,idamlara,sömürülere,öldürülenlere,vicdansızlıklara olsun..

kibritlerim bitti;ama hikayenin aksine cesedimi bulanlar olmayacak ertesi gün,uzandığım karlar üzerinde..

23 Mayıs 2007 Çarşamba

bir rüya ki,orda hep şarkılar vardı..

içeriye adım atar atmaz,dünyanız değişiyor.duvarların rengi ,kirden ve nefesten grileşmiş,açık mavi.odanızın kapısını zorlamanız gerekiyo,açıp kaparken.yatak çarşafları değişmemiş,üzerine uzanmanız için görevliyi beklemeniz lazım.eğer odanız üç kişilikse şanslısınız,daha az karbondioksit,daha az ses,daha az refakatçi;ama sekiz kişilik odalardan birine düşmüşseniz,telefonunuz bile çalınabiliyor!.
ameliyat saatini beklemek stresli ve yorucu biraz;yarasına pansuman yapılan oda arkadaşlarınızın derin derin iç çekişlerini duydukça hele..
işte geldi hemşire;biraz asabi biraz ters galiba,gelir gelmez bağırdı millete.zaman ameliyat zamanı.hazırlan bakalım,hadi kolay gelsin.kafanda bone,üzerinde kolu biraz yırtılmış bi önlük.uzansana demirleri pas tutmuş şu sedyeye..
korkuyla bakma gözlerime anne,kötü oluyorum..
ameliyathanenin önü tıklım tıklım,ne oturucak bi sandalye var,ne de bekleyebilinecek bi salon.al işte katlandı mı iyice stresin.zamanda geçmez oldu,canın yanmıyordur umarım anne..
aralandı ameliyathanenin kapısı,çıkıyor mu ne?çıktı evet.
odamıza geldik,hadi siz gidin baba,gerisini ben hallederim..
sen şimdi uyu anne,ben burda oturuyorum.(burda oturuyorum dediğim yer,kıçımın bi daha kalkmamak üzere yapıştığı demir bi sandalye..)uyumamam lazım..

3 Mayıs 2007 Perşembe

eğer siz de uslu çocuk olursanız,şirinleri görebilirsiniz..

Çok özendim şirinler köyünün,bi şirini olmaya.
şirine olmayı hiç istemezdim;şirine hem çok seksi hem de çok aptal gelirdi bana,bi de gereksiz iyiydi.hep düşünürdüm ;bu kadar şirin bir olup,şirine'ye neden tecavüz etmezler diye.ben alışmıştım haberlerde,tecavüz edildikten sonra boğazı kesilmiş hemcinslerimi izlemeye.şirine gibi mini etek giymeye de çok özenirdim;ama sokakta ki hayvanca bakışlara,çekilen her sigara nefesinin üzerime üflenmesine direnemedim çok fazla..
süslü şirinden,güzellik sırları hakkında ipuçları almak isterdim.ondan gözaltı torbalarım ve burnumda ki sivilcelerime çözüm bulmasını isterdim.şirinlerin;süslünün eşcinselliğini bukadar yadırgamamalarına şaşırdım sonra,yine haberlerden okadar alışmıştım ki tarlabaşında ki travestilerin itilip kakılmasına.eşcinsel bi arkadaşım olsun istiyordum hep;süslü şirindi benim eşcinsel arkadaşım.bi günlüğüne köyünden alıp,insanların ayıplayan bakışlarına rağmen onunla gezmek isterdim kolkola.
aşçı şirine,çırağın olabilir miyim?diye sormak isterdim hep.şirinçilekli pastalarından tattırır mı diye.ondan şirin tatlılarının tarifini duymayı çok isterdim.okadar kolay,okadar tatlı gözüküyorlardı ki.
güçlü şirinle tanışmayı çok isterdim;o köyde bulunmayı,onunla aşk yaşamayı hayal ederdim hep.her bölümünü şirine'yle aşk yaşayacaklar diye korkuyla izlerdim.o, her odunu kaldırışında heyecanlanırdım.iğrenç dövmesi bile çekici gelirdi bana.
şakacı şirinle arkadaş olmak isterdim.onunla yeni ve başka başka şakalar keşfedebileceğimize inanırdım.
mezuniyet elbisemi,terzi şirinin dikmesini isterdim.annemin evde fazlalık gördüğü kumaşları bile biriktirdim ben,terzi şirin elbisemi yaparken kullansın diye.
gözlüklü şirini hiç sevmezdim.çok vardı etrafta gözlüklü gibi adamlar.onu izlemeyi en sevdiğim sahne,köyden dışarı kafasının üzerinde fırlatılmasıydı.gereksiz ve çok konuşanları sevmem zaten.hocalar,politikacılar,karşı komşumuz vs..dedim ya;çok var gözlüklü gibiler.
bilgili ya da dahiydi adı.anlayın işte,kulağının arkasında kalem olan ve sürekli bişeyler icat eden şirini taktir ederdim hep.rastladığımda,ondan benim için,salça açacağı yapmasını istemeyi düşünürdüm.
şirin babanın ellerinden öperdim heralde görseydim.her şeyi farkettiği ve her şeye çözüm bulduğu için ona duyduğum saygıdan bahsederdim.bi de onu sırtında taşıyan o kuşa selam söylemesini isterdim benden.
evet o kuşu çok severdim.onun sırtında gezmeyi çok isterdim.ama şirinlerden daha iri ve daha ağır olduğum için söylemezdim beni de gezdirir misin diye;çünkü kıyamazdım ona.
gargamel'den çok korkardım.ormanda tek dolaşmazdım,gargamel'e rastlamamak için.ormanda ki tehlikelerden,gargamel korkusu koruduğu için sanırım ona bi teşekkür borcum var.
azman'a hem acırdım hem de çok kızardım.neden sanki kullandırttırıyordu ki kendisini gargamel'e.
ben mi?ben mi hangi şirin olmak isterdim.ben,somurtkan şirindim ya da o bendi.ben,kendimi en çok ona yakın hissettim.o her şeyden nefret ettiğini söylerdi;ama severdi, biliyorum.onu görebilseydim eğer,sen benim ruheşimsin derdim.herkes bi adım uzaktı;şimdi neyden nefret ettiğini söyleyecek bu deli diye;ama bi okadar yakınlardı;şirinler köyünün ayıp olsa da olmasa da,yerinde yada değil,doğru yada yanlış olmasına aldırmadan fikrini söyleyen bu şirine.
ben şirinleri bu kadar görmek isteyip,bu kadar onlardan hissedip;uslu çocuk olmaya adamışken kendimi.onları bi kere olsun görememek kahrediyor beni.
ya ben uslu bi çocuk değilim;ya da arkadaşlarım,dostlarım,kardeşlerim,mavi renkli kahramanlarım gerçek değiller..